Truck has to take his guard for an ustoppable enemity and a disgraced excoriation. Cos he disturbed our Central Power  which promised on to last forever!..

---

çok pis toslatırlar sonra uyarmadı demeyin. New York'ta yaşamıyoruz ama Brooklyn kanı damarlarımızda geziyor çok şükür..


Donald.trump.is.an.elected.president...

There.are.some.reasons.for.get.that.election....
like.emphasize.and.diyingly.sacrifice.for.the.civil.power....


But.nobody.can.disturb.that.reality...
me.too.cant...






Alıntı Charles Dickens'ın İki Şehir kitabından. Doğrusunu söylemek gerekirse, toplumlar üzerinde travma etkisi yaratan bu kanlı olayın ilk defa bir yazılı kaynakta bu kadar yalın bir halde anlatıldığını görüyorum.

Günümüzde, Fransız İhtilalı ve sonrasında gelişen her olayı (anayasalar, parlementolar, halk iradesi, milliyetçilik, ulus devletleşme ve demokrasiye taparlık) kutsama eğilimindeler.

Oysa bakın olaya daha yakın bir gözle bakan (yaklaşık 100 yıl sonra) bir yazar onu nasıl yorumluyor.


***
Ülkemiz bile meclis dışındakilerce değiştirilememe gücüne sahip ana yasanın, Fransız İhtilalinin ülkemizde dönüşümlü bir şekilde sirayeti olduğunu biliyor ve ana yasada yer alan her maddeyi hiç sorgulamaksızın itaat etme eğilimi gosteriyor.

Bir de lanet olsun ki hiçbir seyi duru bir akıl ve istibdad korkusundan arınık bir üslupla konuşamıyoruz.

Bazen ben bunun için mi sosyoloji okudum diyesim geliyor.

Keşeke türâb olsaydım!..


Şu sıralar Necip Fazıl Kısakurek'in yazmış olduğu "Son Devrin Din Mazlumları" kitabını okuyorum.

Abdulhamid Han'la başladığı kitapta sırasıyla Şeyh Said ve Şapka Maktullerini anlatıyor.

İskilipli Atıf Hoca hz de şapka ve inkılap kurbanlarının ilki. Atıf Hoca o derece alim ve arif bir insanmış ki, şanı Fas Hindistan ve Fransa'ya kadar yayılmış. Kitapları çeşitli dillere tercüme edilmiş. Çeşitli ülkelerden islamı öğretmek adına davetler lütuf buyrulmuş. Fakat Hazret, bir Türk için islamı anlatmaya en yaraşır memleket Anadolu'dur düşüncesiyle bu davetleri kabul etmemiş.

Birçok da eza ve cefaya maruz bırakılmış. Hazret'e bu zulümleri reva görenlerin kimler olduğunu anlatmama lüzum yok sanırım.

...

İşte, yukarıdaki alıntı inkılablar nazarında ifade buyrulmuş ve hakiketi birebir yansıtan bir sorgulama bir niyet tahlili nispetindedir.

Günümüzde, benzer kaideleri bu denli cesurca sorgulayan biri daha çıkmaz diye düşünüyorum.

Çıkar mı sizce?..
Sosyal medyada değerli bir büyüğüm; istihbarat, savunma ve milli güvenlik uzmanı bir ağabeyimiz benim "Fiyasko" yorumuma kızmış biraz. Aslında sevdiğim bir ağabeyimdir. Onun da beni hassaten tanıyıp şahsıma itimad ettiğine inaniyorum.

Söz konusu "Fiyasko" goygoyuma gayet haklı olarak, varsa daha makul bir alternatifin varsa söyle, yoksa sus, diyor. Ben de bu sorunun cevabının sosyal medya bodrumlarına sığamayacak kadar yoğun muhtevaya namzet oluşundan, en iyisi bununla ilgili blogumda bir yazı yazayım, diye düşündüm.


"Alternatif" Ne Demek Ruk? 

Yani biri olmazsa onun yerine geçip berikini aratmayacak kadar isabetli ve işlevsel olan "öteki" nin geçmesi demektir alternatif.

Abd ile yenice imzaladığımız "Güvenli Bölge Anlaşmasına Alternatif Türkiye Hamlesi" ise, bu anlaşmayi imzala-mayıp benzer neticeyi doğuracak ve daha iyi sonuçlar verebilecek herhangi bir adım var mıdır, varsa nelerdir, sorusunun kritiğidir. Operasyon mu, harekat mı, anlaşma mı, yaptırım mı, yani ne surette bir hamle olacağının muhasebesidir bu alternatif.

Öncelikle biraz anlaşma kapsamından bahsedeyim.

Güvenli Bölge Anlaşması, Ağustos 2019'da Abd ve Türkiye arasında Kürt kontrgerilla yapılanmalara müdahale amacıyla, ortak hareket (dikkat edin harekât demiyorum) edileceği akdine dayanıyor. Maalesef anlaşma metni medyayla paylaşılmadığı gibi, maddeler de neler, hiçkimse bilmiyor.

Yalnızca anlaşmanın Pkk/Pyd/Sdg gibi Kürt yapılanmalar bağlamında(dikkat edin aleyhinde demiyorum) gerçekleştirileceği ve buna istinaden sınırda stratejik gözlem noktaları kurulup Türk askerlerle Kızıl Ordunun bölgeyi birlikte izleyeceğini biliyoruz.

Bakın oldukça açık konuşuyorum. Anlaşmaya göre amir Abd, memur ise Türkiye'dir. Eğer bu Kürt örgütlerden sınırımıza doğru tüneme olursa, Abd "o bişey değil abisi. Azıcık oturup gidecekler' dese, biz hiçbir şey yapamayacağız. Hikaye değil bu alenen görünen bir gerçek. İşte işin tehlikeli tarafı da bu.

Tsk bölgede âtıl durumda. Yani olsa da olur olmasa da. Anlaşma maddelerinin baglayıcılığı olduğundan "ha bizim sınıra teröristler dayanmış" deyip sıcak çatışmaya giremeyeceğiz. Çünkü anlaşma gereği resen karar verememek durumundayız.

Peki Ne Yapılsın?

İşte asıl soru da bu. Şunu açıkça söylüyorum ki Abd ile böyle bir iştirake girmek... Hataydı kardeşim olmamalıydı işte. Siz, abilerim, büyüklerin Batının bize teklif ettiği hangi anlaşmadan kârlı çıktığımızı gördünüz?.  Mondrosları, Lozanları(ki bunu zafer gibi lanse ederler) Adana Antlaşmalarını, sittin senedir devam eden Ab'ye üyelik müzakerelerini nasıl görmeden ha diye Abd ile böyle bir anlaşmaya girilir? Stratejistler bir karar almadan önce hiç dönüp yakın geçmişe bakmıyorlar mı. Unicef'in Suriyeli çocuklara yardımı bıçak gibi bir anda kestiğine bakın en azından ya. Daha dün gerçekleşmiş gibi canlılığını koruyan bir hadise!

Bakın görev yerim Akçakale sınırın dibi olduğu için birçok olay gözümün önünde gelişiyor. Şanlıurfa'da sığınmacılar için kamplar vardı. 6 tane yanılmıyorsam. BM başta Türkiye'ye "sığınmacıları kabul et, sana mali destek sağlayacağız" dedi. Fakat 2 sene dolmadan yardımlar kesildi. Kamp kapandı ve bu göçmenler Türkiye'nin dört bir yanına dağıldı. İçinde hırlısı var hırsızı var.

Örnekleri arttırabilirim. Muhterem stratejistlerin bunları bilip, okuyup, gözlemleyip ondan sonra karar almaları gerekiyor. Özetle ki şunu söylemek istiyorum: Garbın Afakından Osmanlı Torununa 800 senede hiç dost olmadığı gibi son yüzyılda da olmaz. Garanti veriyorum olmaz.

Harekatlara Devam Edilsindi

Son 5 senede güçlü TSK ordumuzun zaferlerle taçlandırdığı 2 askeri operasyonumuz var: Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı.


Medyaya fazla yansıtılmayan Pençe harekatımız da eminim sınırda üstün başarılar gösteriyor.

Bakın sınırı terör nüvelerinden arındırdık çok şükür. Fakat sorun şu ki tekrar kritik noktalara sıçrama ihtimalleri var. Her ne kadar işid'in derdi Çekiç Güçle olsa da Pkk/Pyd bizim için ciddi bir tehlike arz ediyor. Çünkü kritik noktada bir kürt devleti kurmaya çabalıyorlar. O yüzden harekatlara devam edip (Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Pençe) bu illegal yapılanmayı kökünden kurutmamız gerekir.

Düğüm işte burada kopuyor..

Ancak Abd bizim harekatlara devam edip Pkk/Pyd'yi kökünden kurutmamızı istemiyor. Çünkü örgütü çok amaçlı tahrik ve milli bütünlüğümüzü yıpratmak için defakto bir suç şebekesi olarak kullanıyor.

Mesela yurtta bir ekonomik revizyon mu vukû buldu. Pkk'ya Türkiye'yi çimdikleme emrini veriyor, sonra öğreniyoruz ki Güvenpark'ta canlı bomba eylemi gerçekleşmiş.

O yüzden...

Yahu biliyorsunuz azizim. Pkk'nın hangi zamanlarda sahneye çıktığını, hangi saldırılara imza attığını artık z kuşağının bebelerine sorsanız bile anlatır.

***

Umarım demek istediğim net anlaşılıyordur. Bizim birincil hedefimiz Batının sevisine düçar olmak değil, milli güvenlik kriterlerini masaya yatırmak olmalıdır.

İlla Askeri Harekat Mı Olsundu?

Pkk başka türlü bitirilemez. Pkk nüvesinin temizlenmesi için illa harekat olmalı evet. Ve başarır da Türk ordusu.

Dünyanın sayılı kara harp donanma birliklerine sahibiz. Savaşmak bizim genlerimizde var.

Tâ Mete Han'dan gelen askeri dehayla yogrulmuş bir ruhtanız.

Diplomasiyle De Çözülecek Tarafı Var Mıdır İşin?

Diplomasi, devletlerin birbirlerini "onlarla düşman olmakla" tehdit ettikleri bir prestijler savaşı olarak da okunabilir. Bu düşmana indirgemenin fiile dönük hali ise hiç şüphesiz yaptırımlardır.

Bunu zamanında değerli bir büyüğümle paylaşmıştım. Türkiye'nin yaptırım tehdidinde bulunabilecek kadar kudretli bir devlet olduğuna inanmak istemedi.

Fakat öyleyiz. Bunu size bir başka yazımda seve seve kanıtlarım.

Yani, uluslar arası kamuoyunun karşısında 19. Yüzyılın hasta adamı ya da 20. Yüzyılın özenti manyağı bir Türkiyesi yok artık. Yeni nesiller gümbür gümbür geliyor ve gittikçe daha başarılı, çalışkan, sorgulamacı bir forma dönüşüyoruz. Çürük yumurtalar elbette var fakat onlar gayri ihtiyari yokluk çöllerinin karanlık sahralarında eriyerek yok oluyor. Meydan korkusuzlara kalıyor.

İşte, Atlantik Halkası bu yeni gelen nesilden korkuyor. Çünkü bu nesil, 17.yy Osmanlısı gibi kendi içine kapanıp rehavete kapılmış değil.

Daha net cümleler kuracak olursam, Türkiye'nin uluslar arası ticari, ekonomik, sosyal, kültürel, istihbari.. Kısaca her alanda çağın dinamiklerini takip edip nispeten elinde tutan ve bu dinamiklere yön verip onu manipüle edebilecek iktidar alanları var. İşte Abd bu güçlü potansiyelin eyleme dönüşme ihtimalini hesap edip ve mütemadiyen dönüşüyor oluşunu gözlemliyor.

Düşünün. En basitinden, Türkiye sadece 3 ay Amerika ile ithalat/ihracat dengesini sarsacak bir karar alsa.. Gelecek sene elektroniği Çinden, beyaz eşyayı Almanya'dan alacağım dese mesela..

Facebook ve instagram gibi sosyal medya devlerine erişimi sadece 2 hafta kestiğini söylese ve ülkeden bu sitelere giriş yapılamasa...

Amerikadaki beyin göçlerini tekrar yurda çekecek algı başlatsa. Ben kendi çevremde, sırf 2 yazılımcı tanıyorum. Memleket hasretine dayanamayıp yarı maaşla çalışmaya razı olup Türkiye'ye dönen...

İşte bunlar hep yaptırım. Hepsi ticari platformda muhatap devleti yıpratmaya dönük çok gerçek, sarsıcı yaptırımlar.

Zira çağımızın en kırılgan alanları bugün enerji ve ticarettir. Manşetlere ticaret savaşları söylemleri her gün boşuna dayanmıyor.

Amerika çok affedersiniz karşısında aptal mı var zannediyor.

Yeni ulus üstü yapılanmalara girmekle tehdit edebiliriz Abd'yi. Zira Sayın Cumhurbaşkanımız dünya çapında muazzam bir karizmatik lider imajı veriyor ve hangi Asya ülkesine gitsek bizle ittifak kurmayı kabul edecektir/etmiştir de.

Yaptırım olmaz demeyin olur arkadaşlar. Çok kutuplu dünyanın gelişmekte olan bir ülkesiyiz ve elimizde çok koz var. Şanlı Anadolumuzun göbeğinden geçen onlarca uluslar arası ticaret yolları var.

Her neyse. Stratejistler bu reste rest-yaptırım kıskacını bir düşünsün derim. Bu aşağılık sendromundan kurtulmalıyız artık.

***

Güvenli bölge anlaşması bağlamında söylenebilecekler bununla sınırlı değil şüphesiz. Fakat artık bitireyim isterseniz. Bu konudaki düşüncelerim az çok anlaşılmıştır diye ümit ediyorum.

Yazdıklarım şahsi görüşüm olup hiçbir kurum ve kuruluşu hedef almamaktadır. Üslubumun sert oluşundan dolayı bağışlayın. Esasında ne kadar esnek bir mizacım ve yola yatar bir karakterim olduğunu hatırlayın.

Yazılarımı sonuna kadar okuma zahmetine katlanmış büyüklerime derin hürmetlerimi sunarım.

Saygılarımla,

Rukiye Eğlence


---
Not. Eğer anlaşmayla ilgili yanlışlarım varsa anlaşma metninin kamuoyuyla paylaşılması halinde gerekli düzeltmeleri yapacağım. Fakat takdir edersiniz ki Abd askerinin omzunun dibine Tsk'yı da alarak sınırımızda çoktan konuşlanmasına rağmen hâlâ anlaşma hakkında resmi malumata sahip değiliz. Yurdumuz gazeteci geçinenleri de bu vehameti sorgulamak yerine Türkiye'nin kızları ve onların belalı aşıklarını konuşmayı yeğliyor. Bu kafayla Atatürk'ümüzün bahsettiği uygarlık seviyesine ulaşacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın.

Ha, hani bana şunla şunla evlen diye dayatıp duruyorlar ya, çok beğendiysen kalk sen evlen bu ülkede lgbt suç olmaktan çıkıyor, diyesiyim. Onlar kendilerini biliyor ve muhtemelen de bu yazımı okumayacaklar. Zaten okusalar o kadar ayran gönüllü olmadığımı yetmiş bir yerde idrak ederlerdi. Allah ıslah etsin bu koca adamları ne diyeyim!..


doğrusunu istersen sevgili rıza, bana açılmayacağından adım gibi eminim. bir gün sonbaharda dökülen yapraklar gibi avuçlarımdan uçup gideceksin.

hadi gitmem de, seni bırakmam de. sana nasıl inanayım sevgili rıza daha ilk konuşmamızda tırmaladın yüzümü.

ve bu.. yapamıyorum anlıyor musun. sen çok farklısın ve diğerlerini unutmak için kullandığım taktiklerin hiçbiri sende işe yaramadı.

sadece gitmeyeceğinin, beni bırakmayacağının sözünü ver be rıza. çok mu zor. seni gerçekten çok seviyorum. bu halimden nefret ediyorum. tamamıyle teslim olmuş hâldeyim. ne kadar çok canımın yandığını tahmin bile edemezsin.

yerinde olsam sevinirdim çünkü bunu sen başardın. beni büsbütün kendine bağladın.. bak artık gurur murur yapmıyorum.

fakat bittiğinde ve sen gittiğinde inan bilmiyorum ne olurum. ne yaparım. çünkü sana zerrece güvenim yok be rıza.

hadi bir kez olsun gerçeği söyle. senle sadece zaman geciriyorum, memlekete döndüğümde güzel güzel kızlar kapıma dizilecek ve ben o zaman senin adını bile hatırlamayacağım, desene.

ah be rıza... ahh be!..

--
rukiye eglence




Bu şiiri 2008 yılında karalamışım. Zaten 1 sene sonra okuduğum bir ayet üzerine şiir yazmayı hepten bıraktım. (Biraktım derken Trol şiirler yazdım)

Bakın o da şu ayet.
Lokman Suresi 6: Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi (veya boş söz) satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azab vardır.


Şiiri bırakmam sadece bu ayete dayanmıyor esasında. "Şiir Allahı sır ve güzellik yolunda arama işidir" der Necip Fazıl. Şiir öyle bir muamma  öyle zor-esrarlı bir efsun ki, onu ustalardan başkasının yapmaması gerektiği düşüncesindeyim.

"Şiir işi" ni başarmak zor. Velev ki başardınız diyelim, bu insanlarda ne gibi tesir uyandıracak. Tüm bunun vebalini üstlenmeye hazır ve o kadar cesur mudur şair. Şiirin ve onun mukellefiyetinin kefaretini ödeyebilecek kadar geniş yürekli midir.

Daha açık konuşayım. Şiirde büyüden bir parça olduğuna inanıyorum ben. Bu yüzden tehlikeli işte.

Şiir şarkı gibi değildir. Şarkıda kasıt eğlenmek, gönlü eğlemektir. O yüzden propoganda aracı olarak şarkıyı kullanamazsınız tabiri caizse. Çünkü hiçbir beşeriyat şarkıya hoş vakit geçirmek dışında bir anlam ve misyon yüklemez.
Fakat şiir öyle değildir. Şiiri yazarsınız. Hissedersiniz, ona inanır ve başkalarına inandırırsınız. Bakın aşık olduğumuz kıza bile şiir yazmak suretiyle onu kendimize bağlamaya(büyülemeye) çalışırız değil mi. Hatta çok aşıklar bunu gayri iradi bir mesuliyet mesabesine indirerek ondan "kara büyü" diye bahsederler. Çaresizlik yani. Bir çeşit mahkumiyyet. Esaretin farkındalık ve fakat bundan kurtulamama...



***
Taammmam. Çok konuştum. Küçük bir çocukluk hatıramı sizlerle paylaşmaktı muradım. Umarım beğenmişsinizdir.

İstirham ederim,

Sevgiler, Ruk..