Medinetül Fazıla Kitap Kritiği-2
Posted By: rukiyePosted date: Ağustos 17, 2017in: eğitim, felsefe, genel, İslam, köşe yazıları, orta doğu, ruknamçe, sosyoloji, söyleşi, tenkidNo Comments
Tekrar Merhaba.
Geçen yazımızda giriş yaptığımız Medinetül Fazıla kritiğine devam edelim. Sürç-ü lisan edersek affınıza sığınıyoruz. Alim değil kendi halinde bir ilim talebesi olduğumuz unutulmasın inşallah.
Kelam İlmine Göndermeler
Kitap özellikle ilk 50-70 sayfada Kainat’ın var oluşu, varlığın özü, yaratılış gayemiz, Allah (cc)’ın varlığı ve birliği, O’nun doğmamış, doğrulmamış ve -haşa- bir benzerinin daha bulunmayışı konularını işliyor. Bu kısımların standart bir kelam terminolojisine sahip olunmadan okunduğunda biraz zor anlaşılacağını düşünüyorum. İtiraf edeyim, bu bölümleri anlamakta ben de bayağı zorluk çektim.
Ne var ki, ele alınan konuların ilgi çekici oluşu ve Farabi’nin yapıcı dili sayesinde, Kelam ilmine öteden beri beslediğim önyargı, bu kitapla kırıldı diyebilirim.
Bilirsiniz, büyüklerimiz, hocalarımız, zamanında kelam ilmini bizlere “dokunma yanarsın” mesabesinde bir “ateş çemberi” şeklinde göstererek Kelam’la aramıza kalın duvarlar örmüşlerdi.
Oysa kitabı okuduktan sonra bendeniz, kelam ilminin güvenilir kaynaklardan yola çıkılarak yapıldığı sürece, “Küfür” değil “Tefekkür” olabileceğine inanmaya başladım.
Farabi Üstat da öyle yapmıştı zaten: Din partizanlığına kaçmadan, bu kısımlarda (ilk mevcuda-kainatın yaratılışına dair konuları açıklarken) ayetlerden yola çıkarak, okuyucularına, Yüce Rahman’ı, O’nun(cc) zatını bize tanıttığı gibi tanıtma yoluna gitmişti ve bence -Allahualem- bir problem gözükmüyordu. Yani Allah(cc)’ın zatını açıklarken ayetleri baz alıyordu.
Oysa kitabın müşerrihinin sayfanın altındaki yoğun açıklamalarına bakılırsa bu kısımları okurken okuyucunun “imanına halel gelmesi” ihtimalinden çok korkmuşa benziyor. Belki bunun vebalini kendinde gördüğü için de böyle ısrarlı açıklamalar yapıyordur, kim bilir.
Din Partizanlığı Yapmıyor
Farabi hakkında dikkatimi çeken bir diğer husus da, gerek kâinatın var oluşu, gerek ideal devlette bulunması gereken; adalet, yardımlaşma gibi hususlara değinirken olsun, kesinlikle İslam sempatizanlığına kaçmıyor oluşudur.
Kitap, üstadın ileri görüşlülüğüyle yazılmış olacak ki, farklı ulus ve coğrafyalara yayılabilme öngörüsüyle, dini hüküm ve kaidelere gayet insani temellerle yaklaşmayı başarabilmiş.
Bir gayrimüslime Tevhid inancını öğretiyor olalım.
“İslam çok güzel bir din. Bu halimle çok mutluyum. Hayat güzel, içim rahat, kalbim mutmain. Gönlümün huzurunu ve ruh dinginliğini ben İslam ile yakaladım.”
Derseniz, muhtemelen muhatabınız size dik dik bakıp “İyi günler” dileyip mekanı terk edecektir.
Bunun yerine;
“Alalh’ın varlığına ve birliğine, Hz Muhammed(sav) ‘in O’nun kulu ve elçisi olduğuna yakîn gözüyle inanıp teslim olduğunda ve bir de İslam’ın hükümlerine uygun bir yaşayış sergilediğinde, kulunun ebedi saadeti, Allahu Teala üzerinde bir hakkıdır. Bunun aksi ise ebedi hezeyan ve cehennem azabıdır. Hal böyleyken seçim senin. Bizler sadece uyarıcıyız.”
Şeklinde yapılan bir açıklama, muhatap alınan gayri müslimin daha çok dikkatini çekecektir.
Keza bizler de “Karanlığın İçinden” öyküsünü kaleme alırken, mümkün olduğunca din olgusuna objektif yaklaşmaya çalıştık. Öyküye duygularımızı katmadık ki, farklı ideolojik sapmalara maruz kalan kişiler ürkmesin, gardını kuşanmasın.
İşte, Farabi Üstat da, kitabını kaleme alırken din sempatizanlığından çok bir sosyolog objektivizmini ilke edinmiş kendisine.
Kitabın bugün üç kıtada ilim talebelerine “ışık tutuyor” oluşunu da, bendeniz, Farabi’nin bu “ürkütmeyen” mizacına bağlıyorum.
İbrahim Hakkı Hz’nin Marifetname’sine Benziyor
Farabi’nin Medinetül Fazıla’sı, benim açımdan biraz da Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz’nin “Marifetnamesi”ni çağrıştırdı.
Zira kitapta(Medinetül Fazıla) tefekkür’den tıbba, kelamdan biyolojiye, sosyolojiden sanata bir çok farklı alanda görüş beyan ediliyor. Bu bağlamda Kurtuba yayınları tarafından kitap, detaylı analiz ve incelemelere tabi tutulabilirdi diye düşünüyorum. Bilirsiniz, bu tarz kitapları anlatmaya salt çeviriler yetmez. Her bir bölümün ayrı birer risale gibi görülüp, ince elenip sık dokunması; önce analitik ayrıştırmalardan ve sonra mantık ekseninde yeni sentezlemelerden geçmesi icap eder.
Bu büyük eserlerin ancak bu tarz ince işçiliklerle hak ettikleri değere sahip olabileceklerini düşünüyorum.
•••
Rabbim bu günümüze ışık tutan bu büyük alimlerden razı olsun, bizleri onların yolundan gidenlerden eylesin diyerek ikinci bölümü sonlandıralım.
Medinetül Fazıla kritiği üçüncü ve son bölümünü en kısa zamanda ilginize sunacağız.
Selamette kalınız inşallah.
----------------------ikinci
bölüm bitti--------------------------
0 comments:
Yorum Gönder