(Bu yazıyı CV'mi ararken sabit diskimde buldum. Bir ara yazmışım, unutmuşum, gitmiş..)
.
.
İslam Ehli Kitaba Nasıl Bakar?
Ahkâm
kesmek için değil, ciddi manada sizlerin de görüşünü merak ettiğim için böyle
bir soruyla başladım yazıma.
Baştan
alayım. Malumunuz, geçen gün, müslümanların Kudüs'te yaşananlara bir tepkisi
olarak Yahudi Sinagoglarına saldırdıklarıyla ilgili haberler duyuldu. Gerçek
haberlerdi; iftira değil yani. Ancak İslam onurunu zedeleyen tüm olaylar gibi
bunun da provokatör bir girişim olduğu bariz ortada idi ve gayri ihtiyari dünya
kamuoyunda Müslümanların insaniyetleri hakkında olumsuz bir izlenim oluşturdu.
Sakın
yanlış anlaşılmasın. Hüküm vermek gibi bir yetkeyi kesinlikle kendimde
görmüyorum. Bu kadar az fıkhî bilgiye sahipken hem de. Bendeniz, yalnızca
nass'lardan yola çıkarak konu ile ilgili algımızı derinleştirmek
arzusundayım, naçizane. (nass: delil kabul edilen ayet ve hadisler)
Biliyorsunuz,
ehli kitabın İslam nazarında konumu ve onlara nasıl muamelede bulunulacağı, on
dört asırdır âlimlerce hep tartışma konusu olmuştur. Büyük âlimlerimizin bile
net ifadeler kullanmaktan sakındıkları bir meselede bizlerin kesin iddialar öne
sürmesi doğru olmaz.
Olaya
biraz da daha dışarıdan bakan okuyucularımızın ise İslam’ın bu kadar
barbar bir din olmadığını bilmeleri gerekir. Barbarlıktan ziyade hem, herhangi
bir dinin kutsalına saldırmak zulümdür. Tıpkı o gayri müslimin yaşamak hakkını
gasp etmek gibi.
Neden bir
insanın/topluluğun dinini yaşamasına engel olmayı yaşamsal güdülerle
özdeşleştiriyorum?
Çünkü din
toplumlar var olduğu günden bu yana en insanların en zaruri ihtiyaçları
olmuştur. Gayri ihtiyari bir tanrı arayışı içerisinde bulunmuşlar daima.
Ölümden sonra ne olacağı, ahiret hayatı olup olmadığı, hayatın niye olduğu, neden
bu dünyaya gelindiği gibi sorular dün vardı, bu gün de yine var ve insanoğlunun
gündeminde yer etmeyi başarabiliyorlar. Ve biz bu süreklilikten anlıyoruz ki din
olgusu, insanın kendi gerçekliğinden ayrı düşünülemez. Yeme içme, uyuma
gibi doğal ve kaçınılmaz bir dürtüdür.
Ancak
maalesef ki geçmiş toplumlarda olduğu gibi günümüzde de hak dine isabet
ettirilemeyişi üzücü bir gerçek olmaya devam ediyor günümüzde de.
Yahudilik
ve Hristiyanlık hak dindir, bunda şüphe yok. Ancak yine nass'lardan yola
çıkarak tüm açıklığıyla söyleyebiliriz ki, bu iki hak dinde, risaletlerinin
ardından peygamberlerinin bu dünyadan ahiret yurduna teşrif etmesiyle birlikte
bozulmalar olmuş , hak çizgisinden sapmalar gözlenmiştir. Gerek İsevi ve Yahudi
âlimlerin el yazmaları, gerekse kasıtlı ve menfi emelleri doğrultusunda bu iki
dinin kutsal kitabı olan Tevrat ve İncil, tahrif edilmiş, ilahi mesajı
yansıtmada kendilerinden beklenileni yerine getiremez hâle gelmişlerdir.
Ardından
günümüze en yakın olan son ve hak din İslamiyet ve bu dinin yegâne öğreticisi
Hz Muhammed (sav) 'in dünyaya gelişi... Bu kısımları hepimiz bildiği için
sizleri sıkmadan geçiyorum.
Şuraya
vurgu yapmak niyetindeyim: Kuranı Kerim, kitabımız, bozulmadan günümüze kadar
gelmeyi başarmış tek ilahi kaynak, hakikat ışığımız buyuruyor ki, ahir zamanda
Kendisinden başka uyulacak olan her kaynak ve mensup olunacak her din ateştir,
batıldır.
Ehli Kitap ve Diğer Batıl Dinler?
Ehli
kitap(Yani Yahudilik ve Hristiyanlık) zuhur edişleri itibariyle ilahi olsalar
da, sonraki zamanlarda bozulduğu için olacak ki, yukarıda değindiğim açıklamanın
bizatihi muhatabıdırlar. Yani bu iki dinin mensupları iman edip müslüman olarak
hayatları son bulmadıkça -Allahu alem- cennet mekana gidemeyeceklerdir.
Allah
katında din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten
sonra, aralarındaki azgınlık/haset yüzünden ihtilafa düştüler… Kim Allah’ın
ayetlerine nankörlük ederse, Allah hesabı çabucak görecektir. Ali İmran
Suresi, 19
Kim
İslam’dan/Allah’a teslim olmaktan gayrı bir din ararsa artık o, ondan asla
kabul edilmeyecektir. Ve o, âhirette hüsrana düşenlerdendir. Ali İmran Suresi,
85
Ayetler
incelenirse ahiret saadetinin elde edilebilmesi için Allah indinde tek din
olarak İslamiyet şartı koşulmakta, diğer dinlerin kendi nefsi muhasebeleri
dolayısıyle ihtilafa düştükleri ve kitabı (Tevrat- İncil) hakikat ekseninden
saptırdıkları buyrulmaktadır.
İşte bu
delilleri öne sürerek bizler de diyoruz ki,
“Allak katında ahiret saadetine
erişilebilecek tek din islamdır.”
Buraya
kadar hepimiz hemfikiriz diye düşünüyorum.
Önce İslama Davet
Bu sorunun
cevabı, yukarıda bahsettiğim Sinagoglara zarar verme haberiyle de doğrudan
ilintilidir.
Dilerseniz
yine nass'lar üzerinden anlamaya çalışalım.
“De ki:
Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf-29)
"(Ey
Rasûlüm) Yüz çevirirlerse, artık Sana düsen ancak açık tebliğden
ibarettir." (Nahl 82)
"Eğer
yüz çevirdilerse Sana düşen, yalnızca duyurmaktır."(Ali İmran
20)
Ayetlerden
görüldüğü üzere, Müslüman bir tebliğcinin görevi, öncelikle ehli kitap ve diğer
tüm müşriklere İslam dinini, hükümlerini, kurallarını, uyan kimseyi bekleyen
ebedi mutluluk ve uymayanları bekleyen sonsuz ahiret azabını anlatmaktır.
İslam’da bu anlatıya davet
denmektedir.
Yani
müslüman olmayan kimse, öncelikle İslama
davet edilir. Bir nevi dünya hayatının ardından kendilerini bekleyen vahamet
hakkında uyarılırlar.
"De ki: 'Ben apaçık bir uyarıcıyım."(Hicr 89)
Bu kısmın
da anlaşıldığını düşünüyorum.
Ya İnanmamakta Israr Ederlerse?
Kendilerini
İslama davet ettiğimiz kimseler inanmamakta ısrar ederlerse internette dolaşan
yaygaralar gibi "öldürelim, keselim, biçelim" söylemlerine kapılmayız
kesinlikle. Böyle hastalıklı bir anlayışın islamda yeri yoktur.
Müslüman
olmuyor diye bir insanın canına kıymak ve buna cihat süsü vermek, ya kasıtlı
olarak İslama zarar verme maksadı taşır ya da kendisi Müslüman zanneden bir
grup sapkının cahil safsatası olmaktan başka bir anlam taşımaz.
Yani, Müslüman
olmuyor diye bir insanın canına kıyılmaz arkadaşlar. Dinini şahsen ve toplum
zemininde yaşamasına izin verilir.
İslam’da
cihat ordular arasındadır. Sırf Müslüman olmuyor diye toplumun ana damarlarına
sızıp kalleşçe kadınlara, çocuklara ve yaşlılara zulmetmek İslami cihat
anlayışına terstir.
Bu konu
çok derin ve böyle hassas bir dönemde fazla da derine dalınmaması
düşüncesindeyim.
Umarım
anlatmak istediğim mesele hakkıyla kavranabiliyordur.
İslam’da
nasıl müslüman olmadıkları gerekçesiyle kadına kıza, çocuğa, hastaya yaşlıya
vs. çirkin muamelede bulunulmayacağı gibi o dine mensup kimselerin kutsallarına
da zarar verilmesi yasaktır. Bu, zulüm
anlamına gelir.
Ve
tekrarlıyorum. İslamı yaymak amacıyla yapılacak olan bir savaş hali yalnızca ordular arasında zuhur eder, toplumun
alelade düzenine zarar verilmez.
En azından
bendeniz, naçizane, edindiğim bilgiler doğrultusunda böyle düşünüyorum. Ancak
başta beyan ettiğim gibi, hüküm koymak gayesi taşımıyorum. Gerçeği hakkıyla
ancak Allah bilir.
Yalnızca
bu tarz üzücü haberlerle İslam onurunun sarsılmasına ve güzel dinimizin yanlış
tanınmasına fırsat vermeyelim arkadaşlar. Bu din, İslamiyet bizim dinimiz ve onu
korumak bizlerin birincil vazifesidir.
Güzel
yazılarda görüşebilmek ümidiyle,
___
Hoşça
kalınız
27.07.2017 | Rukiye
Eğlence
0 comments:
Yorum Gönder