Dostları Olmalı İnsanın




Merhaba Arkadaşlar,

Bu yazımda size, benim için önemli olan 3 kişiden  bahsedeceğim. Hani "Bu hayatta 4 dostun olsun, tabutunu taşısın yeter." derler ya, işte o dostlardan 3'ünü bulduğumu düşünüyorum artık. Ve, bu yazımda sizlere bu değerli üç kişiyi anlatacağım.

Bilinisin ki, Onlar benimleyken, ölmekten korkmayacağım. Keza yalnız ölmekten, hiç korkmayacağım.

•••

Özgür Hocam, Pekmezli ÇPAL'den...

Kendisi Pekmezli Çok Programlı Anadolu Lisesi'nde Din Kültürü Öğretmenidir. Bilmiyorum belki daha yüksek bir statüdedir. Bu ilahiyat kademeleri de bizim bilişim gibi tık tık yükselip alçalabiliyor.

 Özgür Hocam, İzmir'de yüksek lisans yapıyordu. Deizm'e Bediüzzaman Said Nursi Perspektifi'ni anlatan bir tez hazırlıyordu. Yani evet, yüksek lisansın birinci sınıfını başarıyla(çok büyük külfetlerle) atlatıp ikinci kademeye, tez yazımına geçmişti.

Benim de yüksek lisans yaptığımı öğrendiğinde, bu duruma memnuniyetini ifade etmişti. Bir hadis paylaşmıştım kendisiyle;  

"Kuvvetli mümin, zayıf / güçsüz müminden daha iyi, daha üstün ve Allah’a daha sevimlidir.”

Yani yüksek lisans yapan bir öğretmenin daha etkin ve effektif olabileceğini anlatmak istemişti kendisi ve ben de bu hadisle bu düşünceyi güçlendirmeye çalıştım.

Özgür Hocam, bilgisayar konusunda bilgili (gerçekten öyle olduğumu düşünüyorum)  olduğumu anlayınca bana hep takıldığı yerleri sorar olmuştu. Yapabildiğim her işine severek teşrif buyurdum. Birlikte çabaladık, araştırdık.

Okuldaki tüm akıllı tahtalara Kuran Tilaveti programını yüklemiştim mesela. Bir kez okula bilgisayarını getirmişti. İşine yaracayak birkaç müdahalede bulundum bilgisayarına. Falan filan.

Özgür Hocam, Bediüzzaman Risalelerini Okuyuculardan.. Yani Nur Cemaatinin hası, bozulmamış, Fetö yaygarasından arınık ve korunmuşlardan gelen kesim.

Özgür Hocam, beni Akçakale'nin Okuyucularıyla tanıştırmayı çok istedi. Fakat, talihsizlik nasip olmadan ayrıldım Pekmezli'den..

Şahsımın da geçmişlerde (biliyorsunuz ki 30 yaşlarında büyük kadın bir memurum artık) Risale okumuşluğu vardır. İşte şu küçük, kastırmayacak bazılarından.

Özgür Hocam, risaleleri anlayabilen dimağım olduğunu fark etmiş olmalı ki diğer "Anlayan kesim"le tanışmamı teklif buyurdu.

Bunun yanı sıra, tüm teslimiyetimle yüzümü, tasavvufa, Menzil Nakşilerine çevirdiğimi biliyorsunuz. Yani, Risale Okuyucularına tabiri caizse sırf meraktan katılacaktım katılsa idimse de. Yani nezaketen, ilmen ve fikren. Daha fazlası değil.

Hani adanmak derler ya. Kendimi Menzil Ruhaniyyetine şeksiz şüphesiz adamış olduğum söylenebilir benim. O kadar çok musibet ve elim tecrübe yaşadım ki, "Artık" diyorum tüm kararlılığımla, "Benim yolum, Kuranı ve Sünneti gönül pınarından damıtıp kalp tezgâhında dokuyan, Nakşi Şeyhi Şahı Nakşibend Hazretinin düsturlarının günümüzde kifayeti sayılan Menzil Tarikatından başkası değildir." diyebiliyorum.

Böyle şeyler...

Özgür Hocam, iki kız babası aynı zamanda. Hanımı ile de uzaktan selamlaşmışlığım vardır. Fakat öyle uzun konuşamadık.

Özgür Hocama, bir ağabey, ya da babam gibi çatkapı gidip sorunumu arz edecebileceğimin güveni içerisindeyim.

Yine de Rabbim yaşatmasın diyorum. Rabbim sorun vermesin. Hayırlar versin, güzellik versin. Güzeleştirsin Allahualem.

 •••

Semra Hocam, Pekmezli ÇPAL'den... 

Tarih öğretmeni. Birinci dönemin sonunda geldi Pekmezli ÇPAL'ye. Yani ben Pekmezli'de son günlerimi yaşıyorken. Fazla zaman geçiremedik bu sebeple. Fakat öyle sentetik bir uyum oldu ki aramızda.

Takvaca benden çok çok üstün olduğunu düşündüğüm bir insan Semra Hocam. Zira bağlısı bulunduğu bir tarikatı olduğunu ve bu tarikatın düzenli virdlerini yerine getirdiğini biliyorum. Okulda mescidde onu tesbih çekerken gördüm birkaç defa. Takdir ettim.

Üç aylarda Miraç Beraat kandillerini ve bu özel gecelerin hikmetini hep ilk kendisinden öğreniyorum.

Benim de Menzil Tarikatina bağlı olduğumu artık bilmeyen kalmamıştır, diye düşünüyorum. Fakat ben, bazen açık virdleri çekebilip, Rabıtalar dışında hiçbir şey yapamıyorum. Bazen vakit namazlarını kaçırıyorum.

Takvaca kendimi o kadar zayıf görüyorum ki.

Bunun yanı sıra, şu sıralar "takva" meselesine kafayı takmış durumdayım. Takvamı güçlendirmek için neler yapabilirim, neden böyle zayıfım, bir çeşit vicdan azabı sanrıları ve saire.

Anlayacağınız, kendimi şu sıralar takvaca çok aşağıdalarda görüyorum ve bu durum ruhuma açıkçası illet bir azap yaşatıyor.

Semra Hocam'la ilgili bir başka anımı daha anlatayım. Onunla birbirimize gardımızı öyle çabuk indirdik ki, serviste birbirinin yanına oturmalar, ortamlarda birbirini kayırmalar, "seçilmiş" ve kasıtlı davranışlar...

Birbirimize, birbirimizi sevdiğimizi hemen ifade ettik davranış diliyle.

İşte ben, Pekmezli'den ayrıldığımda bu duruma üzüldüğünü ifade eden bir mesaj attı bana. "Seni sevmiştim" diye de ekledi.

Ben de cevap attım: "Ben de sizi çok sevmiştim Semra Hocam"

Zordur normalde sevdiğini ifade etmek. Her yiğidin harcı değildir.

Böyle şeyler.

Rabbim Canım Semra Hocamı, çocuklarını korusun. Rabbim dostluğumuzu hayır üzere devamlı kılsın ve bizi birbirimize hayırhah eylesin.


•••  

Serkan Hocam, ARGE'den...

Akçakale İlçe Mem'de Arge biriminde çalışıyor. Fizik öğretmeni. Dersane ikliminden gelmiş. Yıllarca dersane külfetini çekip, "Dünyanın kaç bucak olduğunu" öğrenmiş o da bizim gibi.

Bulunduğu konumun kıymetini biliyor ve muazzam bir özveriyle çalışıyor olmasının sebebi de bu olmalı: Dersaneden gelmiş olması.

Birtakım çevreler Serkan Hocam'ın yaptığı işi tasavvur edemediklerinden "Yea ne apı ya bu Arge birimi Allah aşkına yea"  diyorlar, duyuyorum. Tam da bu kişilere, tek başına bölgeyi titretecek inovatif projelere imza atmanın zorluğundan bahsetmek isterdim. Fakat bunu tane tane anlatacak mecalim yok inanın.

Bazı beyinler kapalıdır. Bu beyinlere bir şeyler anlatmak için önce onların anlayış yetilerini pasifize eden o illet kapağı oradan açmak lazım gelir.

İşte, Mem'in, Arge'nin işini anlamayışını, anlamak istemeyişini ve beni de Arge için çalışmaktan engellemeye çalışmasını bu gerekçeye bağlıyorum.

Serkan Hocam bana da şahsıma münhasır yetkin bir bilişimci olduğumu hatırlatan isimdir ayrıca. Bilişimci olduğumu, mesleğime sahip çıkmam ve yurdum adına sahip olduğum yetkinliği en güçlü bir şekilde kullanarak önemli adımlar atmam gerektiğini hatırlatan ve buna kapasitemin de elverişli olduğuna beni inandıran kişidir.

Onunla iyi anlaşıyoruz ve inanın, şu koca Mem'de, samimiyetle "sohbet" edebildiğim, duygularımı, düşüncelerimi süzmeden, elemeden tüm saydamlığı ve dostça bir samimiyetle ifade edebildiğim tek isim Serkan Hocam.

Açıkçası o olmasa, AkcaMem benim için katlanılması daha zor bir yer haline gelirdi.

***

Sadece bunlar var be arkadaşlar...

Bu hacimsiz listeyi uzatmak, buraya dolgun dolgun isimler eklemek isterdim ama yookk kii..

Dostum mostum yok benim.

Fakat, ev sahiplerim Sayın Abdullatif Arslan ve ailesinin, bu eve taşınmamda yardımcı olan Arifoğulları Sigorta'nın sahibi Ahmet Ağabey'in,  Özel Büro ve İlçe Mem Ailesinin de sevdiğim insanlar olduğunu ekleyeyim.

Fakat insani bir sorunum nevzuhur ettiğinde veya özel bir meselem olduğunda, ya da eşref saatim gelip de birileriyle "iki sohbetin belini kırmak" istediğimde bu kişilerle konuşmam açıkçası. Kimseyle konuşmam.

Şube Müdürlerimden Ömer Baytak'ın da dikkate değer bir nezaketi olduğunu belirtmeliyim.

***

İleride bu listeyi uzatırım belki. Ya da dostluğun hali hazırda cemiyete sirayetini teşhir eden başka yazılar yazarım.

Ancak bunun şimdilik bu kadarını bilinmesini istedim.

Şu Akçakale ilçesinde benim için önemli üç kişiyi ve diğer "değerlilerim"i bilin istedim.

Yeni güzel yazılarda görüşmek ümidiyle,

Hoşça Kalın, Arkadaşlar.

Sevgiler, Selamlar.

--

Rukiye Eğlence

0 comments:

Yorum Gönder