1_Türkiye'nin Enerji Bağımlılığı Sorunu

2_Türkiye'nin Enerji Kaynakları ve Bunlardan Faydalanabilme Potansiyeli

3_Türkiye'nin Enerji Açığı Sorunu ve Çözümüne Yönelik Fikirler

4_Türkiye'de Enerji Açığının Finansal Boyutları / Enerji İthalatı İstatistikleri

5_Enerji İthalatı-Cari Açık İkişkisi

6_Yenilenemez Enerji Kaynakları ve Zararları

7_Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Faydaları

8_Türkiyenin Cari Açığının Kapatılmasında Enerji Verimliliğinin Önemi

9_Türkiye'de yenilenebilir enerji üretim ve tüketimi

10_Sürdürülebilir Ekonomik Büyümede Yenilenebilir Enerjinin Rolü

11_Türkiye'nin Yenilenebilir Enerji Potansiyeli

12_Türkiye'de Yenilenebilir Enerjilerin Durumu

13_Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Türkiye'deki Mevcut Durumu

14_Enerji Verimliliğini Artırma Stratejileri

15_Türkiye'nin Mevcut Enerji Politikaları

16_Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını En İyi Kullanan 5 Ülke (ABD-Çin-Almanya-İspanya-Hindistan)

17_Ülkeler Bazında Yenilenebilir Enerji Teşvik Araçları

     Sabit Fiyat Garantisi (Feed-in-Tariff)
     Prim Garantisi (Premium)
     Kota Uygulamasına Dayalı Yeşil Sertifika, Sabit Fiyat Garantisi 
     Prim Garantisi 
    İhale Sistemi 
    Kota - Yeşil Sertifika 
    Vergi Muafiyeti / Avantajı 
    Net Ölçme Sistemi


18_Türkiye'de Yenilenebilir Enerji Teşvikleri(Sabit fiyat garantisi, lisanssız üretim hakkı)

19_Yenilenebilir Enerji Trendleri (Rüzgar, Biyokütle, Güneş Paneli PV, Yoğunlaştırılmış Güneş Enerjisi CSP, Jeotermal, Hidroenerj)

20_Avrupada Yenilenebilir Enerji (Rüzgar, Hidro, Biyokütle, Güneş, Biyodizel)

21_Türkiyede Enerji Üretim Vizyonu

    Enerji arzında dışa bağımlılığın azaltılması, 
    Kaynak, güzergâh ve teknoloji çeşitliliğinin sağlanması, 
    Yenilenebilir enerji kaynaklarının azami oranda kullanılması, 
    Çevre üzerindeki etkilerin en aza indirilmesi, 
    Enerji alanında ülkemizin bölgesel ve küresel etkinliğinin arttırılması, 
    Enerji verimliliğinin arttırılması, 
    Maliyet zaman ve miktar yönünden enerjinin tüketiciler için erişilebilir olması, 
    Rekabetçi piyasa uygulamaları içinde kamu ve özel kesim imkânlarının 
    Harekete geçirilmesi olarak ifade edilmiştir.


22_AB ve TR'nin Yenilenebilir Enerji Politikalarını Karşılaştırılması

23_Türkiye'de Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına Yönelik Gelişmeler

24_ Dünyada Yenilenebilier Enerji Güç Kapasitesi ve  Bunun Elektriğe Dönüşüm Hacmi

25_Yenilenebilir Enerjilerin Bölgelere Göre Dağılımı

26_Türkiye Açısından Yenilenebilir Enerjini Geleceği

27_Sektörün Önemli Enerji Firmaları

    (TÜPRAŞ-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.Aygaz A.Ş.
    EÜAŞ Elektrik Üretim A.Ş. Genel Müdürlüğü
    Milangaz LPG Dağıtım Tic. ve San. A.Ş.
    İpragaz A.Ş
    Enerjisa Enerji Üretim A.Ş.
    Türkiye Kömür İşletmeleri Kurum
    Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığ
    içdaş Elektrik Enerjisi Üretim ve Yatırım A.Ş.
    HES Hacılar Elektrik San. ve Tic. A.Ş.)  


28_Orta Asya Ülkelerinin Enerji Politikaları

29_Ekonomik Büyüme ve Enerji Tüketim İlişkisi

30_Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Potansiyeli ve Gelecek Hedefleri

31_Türkiye'nin Başlıca Yenilenebilir Enerji Merkezleri

     (Jeotermal Enerji Kaynakları Haritası
    Rüzgar Enerji Kaynakları Haritası
    Nükleer Enerji Haritası
    Hidroelektrik Enerji Üretim Haritası)


32_Yenilenebilir Enerjinin Makroekonomik Etkileri Nelerdir?



Yapılan ekonometrik analiz sonuçlarına göre enerji kullanımındaki artışın yenilenebilir enerji talebinde artışa neden olduğu, bu artışla beraber yenilenebilir enerji üretimindeki artışın, gayrisafi yurtiçi hasıla üzerindeki etkisinin mevcut olduğuna ilişkin kanıtlara rastlanılmamıştır. Bu durumun başlıca nedenleri arasında:


Yenilenebilir enerjinin yeterli ölçüde etkin bir şekilde kullanılamaması

Yenilenebilir enerji sistemlerininin yurtiçi kaynaklı olmayıp, ithalata bağlı olması

Yenilebilir enerjiyleilgili izlenmesi gereken politikaların yanlış veya yetersiz oluşu Enerji verimliliğinin yeterince uygulanamaması 



Kamudakurumlararasıkoordinasyonproblemiveözel sektör için yeterli destek ve teşvik mekanizmalarınınuygulanamamasıSektörde oluşan bilgi kirliliği ile birlikte konu ile ilgili uzman kişilerin eksikliği ve uzman kişilerin yetiştirilmesi ile ilgili gerekli tedbirlerin alınmaması şeklindegösterilebilir.Yenilenebilir enerji üretiminin gayrisafi yurtiçi hasıla üzerindeki etkisinin yeterince anlamlıve pozitif olması adına çözüm önerileri düşünülmüştür. Yenilenebilir enerji politikalarının yerine getirilmesi durumunda yenilenebilir enerji üretiminin gayrisafi yurtiçi hasıla üzerinde ciddi bir etki oluşturacağı,elde edilen sonuçlar neticesinde bu pozitif etkiyi sağlamak adına yerine getirilmesi çözüm önerileri ve politikalar olduğu belirtilmiştir.Dünya genelinde elektrik üretimini destekleyen tarifeler yoluyla mali teşviklerin bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca şirketlerin elektrik üretim portföyünde yenilenebilir enerji kaynaklarına zorunlu pay vermesini sağlayan düzenlemeler yer almaktadır(Üstün, 2016). 

Avrupa ve diğer kuruluşlarla ilişkili yenilenebilir enerji yasalarıgeliştirilerek, bu bağlamda düzenlenmeli, ulusal ve küresel hedeflere paralel enerji yatırımlar sağlanmalıdır.Bu hedeflerin istihdamı arttıracak yönde yapılması, yenilenebilir enerjinin yaygınlaşması için elverişli bir pazar ağının oluşturulup gerekli yatırımcı teşviklerinin arttırılmasına yönelik stratejilerin geliştirilmesinin sağlanması, kamu yapılarının enerji açığının kapatılması, yenilenebilir enerjiyleyapılması sağlanmalı ve enerji verimliliği uygulamalarına önem verilmelidir.Her şeyden önce hazırlanacak ve uygulanacak politikalarda birlik sağlanmalı, sorunların tek elden çözüldüğü, planlamaların merkezi yapıldığı resmi bir yapı oluşturulmalıdır. 

Elektrik üretiminde ihtiyaç duyulan yıllık kapasite büyüklüğünün, eldeki kaynakların ve gelecek yıllarda işletmeye girmesi gereken enerji üretim tesislerinin çalışmaya başlayacağı tarihlerin belirlendiği planlar hazırlanarak yatırımların gerçekleştirilmesi gereklidir. Çünkü elektrik üretildiği zaman tüketilmesi gereken bir üründür. Fazla üretim yapılması milli kaynakların boşa kullanılmasına neden olduğu gibi az üretimi de enerji sıkıntılarına neden olacaktır. Yenilenebilir enerji uygulamaları ülkelerde değişiklikler göstermektedir. Bir ülkede başarılı olan bir uygulama başka bir ülkede başarı gösteremeyebilir. Bu nedenle Türkiye kendine özgü yenilenebilir enerji politikasını oluşturmalıdır(Kılıç, 2012:s.135). 

Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanında dünya pazarında yerini alması adına, devlet desteğinin arttırlarak,yenilenebilir enerji alanlarında güçlü olduğu bölümlere bu desteği kanalize etmesi ve Ar&Ge çalışmalarını bu doğrultudayoğunlaştırması sonucunda önemli adımlar kat edileceği tahmin edilmektedir.

Türkiye’de tarifelerle yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilecek elektriğe $ bazlı ve uzun vadede alım garantisi sağlanarak,yenilenebilir enerji üretimi yatırımekipmanları Türkiye menşeli ise, özel tarife arttırılarak uygulanmaktadır. Böylelikle yerel piyasadaTL bazlı elektrik fiyatlarının düştüğü, USD/TL kurunun arttığı, tarife bazlı teşviğinçok daha cazip hale geldiği, uzun süredirplanlama aşamasında bekleyen bazı yatırımlar gerçekleştiği öngörülmüştür(Üstün, 2016).

Gelişmiş ülkelerde teşviklerin çok yönlüve farklı kitleleri hitap eden uygulamalar olduğu, Avrupa’da uzun vadeli ve düşük maliyetli krediler vbteşviklerolduğu bilinmektedir.Yenilenebilir enerji yatırımlarının yüksek oranda yaşandığı Çin’de ise taşıtlara uygulanan vergiler,katma değer, kurumlar vbvergilerde indirim sağlanması yoluylamali teşvikler sağlanmaktadır. Yatırımların finansmanının doğrudan veya dolaylı olarak kamu kaynaklarından sağlanabildiği, enerji verimliliğini destekleyen yatırım ve projelerindevlet katkısıyla desteklendiği söylenebilir.  

Elektrik Piyasası Kanunu’na göre ödenmesi gereken bazı harç ve ücretlerinyenilenebilir enerji için indirimli olarak uygulandığı, bazı küçük ölçekli enerji yatırımlarına destek verildiği, Türkiye’de bunun dışındavergi teşvik rejimi içerisinde yenilebilir enerjiye imtiyaz tanınmadığı, yatırım malının tedarik edilmesi esnasındaKDV, gümrük vergisi vbgenel teşvik uygulamalarından yararlanılabildiği öngörülmüştür(Üstün, 2016). 

Vergi teşviklerinde sektöre özgü yeterli düzenlemelerin olmadığı,kurumlar vergisi indirimi gibi özel bir teşvik verilse bile bu teşvikler ileride elde edilecek kârınvergilemesine ilişkin olduğu için yine de yatırım kararlarını belirleyecek derecede etkili olmadığı belirtilmiştir. Yenilenebilir enerji yatırımı harcamaları üzerinden bir vergi kredisine (taxcredit) hak kazanılması ve bununsadece kurumlar vergisi değil tüm vergilere ve kamu borçlarına mahsuben kullanma imkanı verilmesi yatırım modellerini daha olumlu etkileyebilir.

Türkiye’nin enerji üretim portföyüne göre yenilenebilir enerjinin yatırım oranının önemli ölçüde artırılması, büyük ölçekli yatırımların finanse edilebilmesi için kolaylaştırıcı düzenlemeler üzerinde çalışılmalıdır.Uygulanan $ bazlı tarifenin sürekliliği, ne gibi şartlarda artış veya azalma yaşayacağıylailgili kamu idaresiyle yatırımcılar arasında ihtiyaç duyulan yaptırımlarla birlikte yatırımcılar üzerindeki belirsizliğin önleneceği öngörülmektedir.

Yenilenebilir enerji yatırımlarının yerleşim yerlerinden uzak ve dağınık tesis edilmesi sonucu,ana dağıtım hattına bağlanmasıyla ilgili teknik ve mali konular önemli sorun teşkil etmekte, elektrik üretim, dağıtım ve iletim şirketleri arasında gereken koordinasyonun sağlanması, teknik bağlantı altyapısıyla ilgiliiyileştirici maliyetlerin kamu ve özel sektör arasında uygun paylaşımıylasağlanan bir düzenlemeyle,bu sorunun ortadan kaldırabileceği öngörülmüştür.Türkiye’nin enerji üretim portföyünde yenilenebilir enerji yatırımların payını daha verimli olarak artırmak için kamu idaresi eliylebüyük ölçekli yatırımlar hayata geçirilerek,sonra tamamen veya kısmen özelleştirme yoluylaözel sektöre devredilmesi alternatif bir model olarak değerlendirilebilir.  

Küçük ölçekli daha verimsiz özel sektör yatırımlarının teşviğine aktarılarak kaynak daha verimli olarak kullanılabilir.Enerji verimliliğini arz ve tüketim alanlarında geliştirmeye yönelik önlemler alınmalıdır. Gerekli makro düzenlemeler yapılmalı, teknoloji değerlendirme teknikleri faaliyetesokulmalı ve kamunun satın alma politikaları dikkate alınmaldır. Enerji verimliliğine yönelik ekipman standardları ile bina-yapı standardları denetim altına alınmalıdır. Yüksek miktarda enerji tüketen sanayi tesislerinde tüketimin periyodik olarak beyanı, izlenmesi ve birim üretim başına kullanılan enerji miktarıazaltılabilir(TMMOB, 2003).

Günümüz politikalarının merkezinde yer alan petrol ve doğal gazın yerini bir an önce yenilenebilir enerji kaynakları almalıdır(Kılıç, 2012:s.135). 

Enerjinin üretiminden son kullanımına kadar verimliliğin yükseltilmesi, enerji yoğunluğunun azaltılmasıoldukça önemlidir.; Enerji kaynakları açısından ithalat bağımlılığını, enerji üretim maliyetlerini, dolayısı ile sanayi üretim maliyetlerini,enerji kaynakları çevre sorunlarını azaltmak adınafayda sağlayabilir (TMMOB, 2003).


Yenilenebilir enerji kaynaklarıylailgili faaliyet gösteren kuruluşlar, yatırımcılar, üniversiteler, bilimsel araştırma merkezleri, uzmanlar arasında işbirliğinin artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalı, yenilenebilir teknoloji alanındaki yeniliklerin yakından takip edilip geliştirilmesi için Ar-Ge çalışmaları teşvik edilmeli; bu amaçla, kamu ve özel kuruluşlar ile üniversitelerce yürütülmekte olan çalışmaların desteklenmesi gerekmektedir.Yenilenebilir enerji teknolojileri alanında çalışacak mühendis veteknik elemanların yetiştirilmesi için, üniversitelerde genel yenilenebilir enerji mühendislik bölümleri, özel olarak güneş, rüzgâr, jeotermal mühendislikleri gibi bölümler, meslek liselerinde yenilenebilir enerji bölümlerinin açılması gerekmektedir.  

Özellikle yeni gelişen bir sektör olan güneş ve rüzgâr enerji santrallerinde kullanılacak teknolojik malzemelerin mutlaka yerli sermaye ile üretiminin gerçekleştirilmesi gerekir. Böylece dışa bağımlılık azalabilir

 Güneş enerjisi teknolojileri kullanımı arttırılarak, ürün fiyatlarınındüşmesi sağlanabilir.Yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektriğin ulusal şebekeye bağlanma ve sistem dengesi konusundaki sorunlarınçözülmesi gerekmektedir. Yenilenebilir enerji sistemlerinin üretilmesinde kullanılan malzemelerin fiyatlarının düşük tutulması, bu ürünlerden alınan vergi oranlarının düşürülmesi gerekmektedir(Kılıç, 2012:s.136).


EİE İdaresi araştırmalarınagöre; Türkiye enerji tüketim sektöründe yıllık ortalama %30 tasarruf (parasal karşılığı 3 milyar $) potansiyeli olduğu öngörülmüştür.Bu bağlamdatesislerde enerji verimliliğini yükseltecek rehabilitasyon yatırımları yapılabilir, verimliliği yüksek yeni teknolojileregeçilmesi teşvik edilebilir, enerji verimliliği ve tasarrufu konusundaki çabalar arz ve tüketim tarafındaki tüm alanları kapsayacak şekilde düşünülebilir(TMMOB, 2003)





Kyoto Protokolü gereği karbon emisyonlarının düşürülmesi gerekmektedir. Yenilenebilir enerji üreticilerine bu konuda teşvikler verilebilir. Ayrıca yatırımcıların karbon emisyonu satışı yapabilmeleri için karbon piyasası oluşturulması ve ek gelir sağlamaları açısından faydalı olacaktır(Kılıç, 2012:s.136).


KHES’lerle ilgili teşviğin sağlanarak yerli teknolojinin desteklenmesi, KHES projelerin gerçekleştirilmesine katkı sağlayacaktır. Yerli elektromekanik teknolojinin, dünyada yaşanan teknolojik gelişmelerle desteklenmesi, üretilecek yeni ürünlerin dışarıya satılması ülke ekonomisi ve yeni iş alanları oluşumuna katkı sağlayacaktır(Kılıç, 2012:s.137).Türkiye'nin 2023 yılıhedefleri doğrultusunda, önemli, temiz ve yenilenebilir enerji kaynağı olan KHES yapımına destek verilmesi, teşvik edilmesi yararlı olacaktır

Bölge halkının su kullanımısorunuyaşamaması adına, su kullanım haklarının tamamen özel şirketlerin yönetimine verilmemesi gibi dikkat edilmesi gereken hususlar bulunmaktadır.KHES projeleri yapılırken tüm canlıların, insanların ve doğal çevrenin korunmasına önem verilmesi gerekmektedir. HES’lerin çevreye zararlı yapılar haline gelmelerinin önlenmesi için havza yönetimi esas alınarak tüm HES projelerinden ÇED raporları istenmeli ve bu raporlar ciddiyetle değerlendirilmelidir.



Kırsal alanlarda pişirme ve sıcak su elde etmek amacıylagüneş ocaklarının yaygınlaştırılmasına yönelikçalışmalar yapılmalı,elektrik üretimi ve su ısıtma işini aynı anda gerçekleştiren sistemler teşvik edilmeli ve uygun kredilerin verilerekgüneş enerjisinin kullanımı arttırılmalıdır. 

Hamit Can / Namık Kemal Üniversitesi




Türkiye,hızlı iktisadi gelişimi ve artan refah seviyesinin bir sonucu olarak iktisadi hayatın her alanında enerjiye yönelik hızlı bir talep artışı yaşamaktadır. Ancak Türkiye’nin giderek artan enerji talebine karşılık enerji üretimini aynı oranda artıramaması nedeniyle enerji açığı gibi önemli bir sorun baş göstermektedir. Bu durumda Türkiye’nin önünde ya “mevcut enerji kaynakları nispetinde üretim yaparak düşük büyümeye razı olma” ya da “ihtiyaç duyulan enerjinin karşılanmayan kısmını dış alım yoluyla telafi ederek büyümeyi artırma” şeklinde iki seçenek bulunmaktadır. 

 Gelişmekte olan bir ekonomide görmeyi beklediğimiz gibi Türkiye’de ikinci yolu seçmekte, ancak bu zorunluluk cari açıktaki büyümede önemli payı bulunan enerji ürünlerinin ithalatını ve ithalatına ödenen faturaları artırmaktadır. 

Artan talebi karşılayacak olan enerji kaynaklarının ekonomiye yüklediği tüketim maliyetlerinin yanında, bu kaynakların sınırlı sayıdaki ülkenin kontrolünde bulunması ve bu ülkelerde yaşanabilecek olası problemlerin enerji temininin güvenliğini riske atması da ayrı bir sorundur. Enerji temininde yaşan bu belirsizlikler, refah kaybına ve istikrarlı bir büyümenin sağlanamamasına neden olmaktadır. Türkiye’nin enerji ihtiyacında %70’lerin üzerinde ve giderek artan bir dışa bağımlılığın sözkonusu olması, Türkiye için enerji açığının nedenli önemli bir problem teşkil ettiğini ve çözülmesi gereken öncelikli bir sorun olduğunu göstermektedir.

 Enerji talebinin yerli üretimle karşılanamaması durumunda ortaya çıkan sözkonusu enerji açığınınhem talep hem de arz yönüyle iki koldan çözümü bulunmaktadır. Enerji açığının arz kısmı ile ilgili olarak yapılabilecek düzenlemelerin yanında, talep ayağında yapılabilecek iyileştirmelerle de sorunun tamamen ya da kısmen çözüme kovuşturulabilmesi mümkündür. 

Bu manada talep yönüyle ilgili yapılabilecek çalışmalar arasında, enerji verimliliğinin artırılması ve enerji yoğunluğunun düşürülmesi sonucu bir birim çıktı ya da hâsıla üretebilmek için daha az enerjinin kullanılabilmesi sayılabilmektedir. Hatta enerji kullanımında yaşanan kayıp ve kaçakların en düşük seviyelere düşürülmesi ile sağlanan enerji tasarrufu da bu kategoride düşünülebilmektedir.

 Enerji açığının çözümüne yönelik bir diğer çözüm yolu ise mevcut enerji kaynaklarının harekete geçirilmesi, iyileştirilmesi, geliştirilmesi ile enerji arzına yeni kaynakların ilave edilmesi şeklinde arz yönlü yapılan çalışmalar gösterilebilmektedir (Aydın, 2011: 11)

Enerji Açığına Arz Yönlü Çözüm Önerileri 
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerji en temel insani bir gereksinim olduğundan, kendine yeterli, zamanında, sürekli, güvenilir ve ekonomiye maksimum katma değer sağlayacak şekilde temin edilmesi yönünde başta dışa bağımlı olmayan ve yerli enerji kaynakları olan hidrolik, rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları ile birlikte linyit gibi fosil kaynaklı diğer alternatifler de göz önüne alınmalıdır. 

Dünya’da piyasa koşullarında enerjiyi sürekli ve ekonomik olarak temin etmenin her zaman mümkün olmaması, yerli kaynaklara öncelik vermek suretiyleyeni yatırımların başlatılması ve hizmete alınması ile mevcut tesislerin geliştirilip iyileştirilmesini gerektirmektedir. Türkiye açısından yüksek düzeyde dışa bağımlı olduğu petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarına alternatif teşkil edebilecek yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının mevcut potansiyeli, ülkenin içinde bulunduğu enerji darboğazının aşılması, ithal enerji girdilerine olan bağımlılığın azaltılması ve döviz kaybının önlenmesi için önemli bir dayanak teşkil etmektedir.Potansiyel kaynakların başında gelen hidrolik enerji, su kaynaklarının geliştirilmesi ve kullanımı sonucu elde edilen bir enerjidir. Diğer bir ifadeyle, suyun potansiyel enerjisinin kinetik enerjiye dönüştürülmesi sonucu elde edilen bir enerji türüdür (Akpınar vd., 2009: 1; Dalkır ve Şeşen, 2011: 15). Pek çok ülkenin enerji ve özellikle elektrik tüketiminde hidroelektrik enerji önemli bir yere sahiptir. Bu manada, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) verilerine göre, Türkiye’de teorik hidroelektrik potansiyel 433 milyar kWh ve bunun teknik olarak değerlendirilebilir kısmı ise 216 milyar kWh olduğu ifade edilmektedir. Bununla birlikte, Türkiye’nin enerji hesaplarına ve planlama çalışmalarına esas teşkil eden ekonomik olarak değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyeli yaklaşık 160 milyar kWh/yıl kadardır. Ancak bu potansiyelin sadece 51 milyar KWh'lık kısmının kullanılabildiği dikkate alındığında ekonomik değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyelinin sadece %32’sinin değerlendirildiği görülmektedir (DSİ, 2011: 39). Bu ise ülkemizin hidroelektrik enerji potansiyelinin yaklaşık %68’lik bölümünün hâlihazırda değerlendirilmeyi beklediği anlamına gelmektedir. Enerji ihtiyacını yüksek oranda dışa bağımlı bir şekilde karşılayan Türkiye için yerli bir enerji kaynağı olan hidroelektrik enerji potansiyelinin harekete geçirilmesi, mevcut yapının geliştirilmesi son derece önemlidir.Düşük kaliteli olmasına rağmen Türkiye’de çıkan taşkömürü ve linyit kaynağı, ülkenin en ümit verici kaynaklarından birisidir. Özellikle, linyit rezervleri açısından ülkemiz, maden kömürü rezervlerine göre belirgin bir ölçüde zengindir. Türkiye’nin petrolde %92 ve doğal gazda %98’lere varan dışa bağımlılık oranı dikkate alındığında linyit ve taşkömürü Türkiye’nin enerjideki sigortası durumundadır. ETKBverilere göre, 2011 yılı itibariyle enerji hesaplarına ve planlama çalışmalarına esas teşkil eden toplam görünür linyit rezervinin 10.782 milyon ton olduğu ve taşkömürü rezervinin de 526 milyon ton olduğu görülmektedir (ETKB, 2012: 9). 2011 yılı sonu itibariyle Türkiye’nin linyit ve taşkömürü rezervlerine dayalı mevcut santralleri 12.550 MW (8.199 MW + 4.351 MW) olup, 52.911 MW olan toplam kurulu gücün yaklaşık %24’üne tekabül etmektedir. Ayrıca 2011 yılında üretilen 229.395 GWh elektriğin yaklaşık %17’si linyit (38.870 GWh) ve %12’si kömür (27.347 GWh) kaynaklı santrallerden elde edilmiştir. Bu değer, toplam elektrik üretiminin yaklaşık %29’unu ve yerli enerji üretimi bağlamında toplam enerji üretiminin ise %54’ü gibi büyük bir kısmını oluşturmaktadır. 

 Bu bağlamda, Türkiye’deki mevcut kömür santralleri esas alındığında 12.550 MW kurulu güce tekabül eden kömür ve linyit potansiyelin sadece yaklaşık %19’unun değerlendirilebildiği görülmektedir. Bu ise ülkemizin kömür ve linyit kaynaklı enerji potansiyelinin yaklaşık %81 gibi büyük bir bölümünün değerlendirilmeyi beklediği anlamına gelmektedir. Linyitte yapılabilecek her bin tonluk artış 300 ton kadar bir petrolün daha az ithal edilmesi anlamına gelmektedir. Taş kömüründe yapılacak bin tonluk iyileştirmede ise bu oran, 610 ton petrole kadar çıkmaktadır.



Türkiye’nin linyit zenginliğine ve yüksek potansiyeline bakarak bu kaynakları ekonomik olarak yeterince değerlendiremediği anlaşılmaktadır.Türkiye’de yeteri kadar değerlendirilmeyen enerji kaynaklarının başında güneş enerjisi gelmektedir. Sahip olduğu potansiyeli ve kullanım kolaylığı ile tüm enerji kaynakları içinde daha geniş ve sınırsız bir kaynak olmasının yanı sıra, daha kolay bir şekilde yaygınlaşabilecek bir yapıya da sahiptir. 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye’nin güneş enerjisi alanındaki mevcut potansiyelini belirlemek adına ülkemizin “Güneş Enerjisi Potansiyel Atlasını (GEPA)” çıkarmaktadır. Yapılan bu çalışmaya göre, Türkiye’nin yıllık elektrik üretim potansiyelinin 380 milyar kWh olduğunu tespit edilmektedir. Enerji yazınında, yıllık metrekare başına güneş radyasyonu 1.650 kWh’ten fazla olan bölgelerin enerji üretimi için en uygun yerler olarak kabul edilmektedir (DEK-TMK, 2009: 41; DİKA, 2010: 58; MMO, 2012: 176; GENSED, 2013: 24). Buna göre, Türkiye’nin enerji üretimine uygun 4.600 km2kullanılabilir alana sahip olduğu tespit edilmektedir. Bu noktadan hareketle, elektrik enerjisi üretimi dışında Türkiye’deki mevcut arazilerin yaklaşık %65-70’i güneş enerjisi kaynaklı ısıtma ve kurutma işlemlerine uygun olduğu; fakat iktisadi açıdan elektrik enerjisi üretimine sadece ülkemizin güney bölgelerinin müsait olduğu anlaşılmaktadır (Doğanay, 2011: 374). Ayrıca bu çalışmalarda coğrafi konumu itibariyle sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli yüksek olan Türkiye’nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2.640 saat (günlük toplam 7,2 saat) ve ortalama toplam ışınım şiddeti ise metrekarede 1.311 kWh/yıl (günlük toplam 3,6 kWh/m²) olduğu ifade edilmektedir. 2011 yılı itibariyle 630 bin ton petrole eşdeğer güneşten enerji üretilmekte olup, bu değer toplam enerji üretimin yaklaşık %2’sine tekabül etmektedir. Türkiye’nin toplam güneş enerjisi potansiyelinin yaklaşık 87.000 bin TEP olduğudikkate alındığında potansiyelin yüzde birini dahi değerlendiremediği görülmektedir.Türkiye’nin yüksek potansiyeline rağmen yeteri kadar değerlendirilemeyen bir diğer yerli ve yenilenebilir enerji kaynağı da jeotermal enerjidir. Fay hatları, tektonik hatlar ve volkanik sahalara bağlı olarak doğal buharların ve sıcaklığı yer yer 100° C’ye ulaşan, 600’den fazla sıcak su kaynağının varlığı ve tespit edilen 31.500 MW brüt jeotermal ısı kapasitesi ile Türkiye, önemli bir jeotermal ülkesidir (Atılgan, 2000: 36). Elektrik enerjisinde kullanılabilecek teknik potansiyelimiz 500 MW olarak tahmin edilmekte olup, bundan yılda 4.000 GWh elektrik enerjisi üretilmesi mümkün görülmektedir (Türkyılmaz, 2008: 14; Doğanay, 2011: 382). Mevcut sahalarda üretim yapan kurulu güç yaklaşık 114,2 MW olup, bu değer toplam potansiyelin %22,8’ine karşılık gelmekte, dolayısıyla yaklaşık %67,3'lük bölümünün hâlihazırda değerlendirilmediği anlaşılmaktadır.Türkiye coğrafi konumu ve hüküm süren iklim koşulları itibariyle rüzgâr enerjisi kaynakları, teorik olarak elektrik enerjisinin tamamını karşılayabilecek düzeydedir (Çengel, 2001: 12; Eniş, 2003: 188). Türkiye’nin rüzgârpotansiyelinin oldukça yüksek olduğu bilinmekle beraber gerek ekonomik rüzgârgücü potansiyeli hakkında gerekse iyi rüzgârkaynaklarının bulunduğu yerlerle ilgili olarak literatürde farklı değerlerden bahsedilmekte, bu ise söz konusu alandaki enerji yatırımlarını ve planlamalarını son döneme kadar sekteye uğratan bir durumdu. Bu alanda yaşanılan sıkıntılara çözüm getirmek adına 2007 yılında EİE tarafından “Türkiye’nin Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası (REPA)” çıkarılmaktadır. Yapılan bu çalışmaya göre, Türkiye’de yıllık rüzgâr hızı 8,5 m/s ve üzerinde olan bölgelerde 5.000 MW ve 7,0 m/s’nin üzerindeki bölgelerde ise 48.000 MW büyüklüğünde rüzgâr enerjisi potansiyeli bulunduğu tespit edilmektedir(ETKB, 2013).Söz konusu potansiyelin 38.000 MW’tı karasal bölgelerde ve 10.000 MW’tı da deniz üzerinde yer almaktadır. Türkiye’nin hâlihazırdaki elektrik şebeke alt yapısı dikkate alındığında elektrik üretimine başlanabilir rüzgâr enerjisi potansiyeli yaklaşık 10.000 MW düzeyinde olduğu saptanmaktadır (DEK-TMK, 2012: 133). Türkiye’nin toplam kurulu gücünün 53.211,2 MW düzeyinde olduğu düşünüldüğünde, ekonomik olarak işletilebilir 10.000 MW’lık bir rüzgâr enerji potansiyeli, ülkenin bu alandaki ihtiyacının yaklaşık beşte birini (%19) karşılayabilir vaziyette olması rüzgâr enerjisinin neden ihmal edilmemesi gerektiğinin bir göstergesidir. 2011 sonu itibariyle Türkiye’de işletmede olan 49 rüzgâr enerji santrallerinin (RES) toplam kurulu gücü 1.805 MW olup, toplam enerji kompozisyonunda kurulu güç açısından yaklaşık %3 düzeyine tekabül etmektedir. (TUREP, 2012: 6). 2011 yılı itibariyle Türkiye'nin rüzgâr gücüne dayalı santrallerden 4.724 GWh elektrik üretimi gerçekleştirilmektedir. Bu değer, yaklaşık 406,3 bin ton petrole eşdeğer olup, elektrik üretiminin %2,1’ine ve toplam yerli üretimin ise %1,3’üne karşılık gelmektedir. Bununla birlikte Türkiye, rüzgâr enerjisi bakımından İngiltere’ den sonra dünyanın en büyük rüzgâr enerjisi potansiyeline sahip olmasına rağmen bu alanda yapılan yatırımlar çok düşük düzeyde kalmaktadır (Eniş, 2003: 181). Bu alandaki mevcut potansiyelin ancak %18’i kullanılmakta olup, %82’lik gibi büyük bir kısmı hâlihazırda değerlendirilmeyi beklemektedir.Sonuç olarak, Türkiye’nin fosil kökenli enerji kaynaklarının kısıtlılığı ve buna bağlı yüksek orandaki dışa bağımlılığı göz önüne alındığında, enerji üretiminde, yerli kaynak olmaları hasebiyle yenilenebilir ve sınırsız olan alternatif enerji kaynaklarının araştırılması ve geliştirilmesinin gerekliliği ön plana çıkmaktadır. 

Ancak görülmektedir ki, Türkiye hâlihazırda zengin enerji kaynaklarına rağmen sahip olduğu potansiyeli yeterli derecede etkin ve yaygın bir şekilde kullanamamaktadır. Hidroelektrik (%14) enerji dışında, diğer alternatif yerli ve yenilenebilir kaynaklarından olan jeotermal, rüzgâr ve güneş enerjisinin Türkiye için büyük önem arz eden enerji kaynakları olmasına rağmen, 2011 itibariyle bu kaynakların toplam birincil enerji üretimimiz içindeki payı % 10’u geçmemesi buna iyi bir örnektir. Değerlendirilmeyen her bir yerli enerji kaynağı, ülkenin içinde bulunduğu enerji darboğazının, dışa bağımlılığın ve döviz kaybının daha da artması anlamına gelmektedir.

Enerji Açığına Talep Yönlü Çözüm Önerileri 
Türkiye için sadece enerji arzını geliştirerek ve hatta ilave tesisleri devreye sokarak arz istikrarını sağlamak ve dışa bağımlılığı azaltmak mümkün değildir. Enerji arzını geliştirmek önemli olmakla birlikte, aynı zamanda talebi etkilemek suretiyle enerji kullanımında tasarrufu her aşamaya yayarak enerjinin etkin kullanıldığı bir ekonomiye geçilmesi, Türkiye’nin enerji sorununun çözümü hususunda arza yönelik tedbirler kadar kritik bir öneme sahiptir. 

 Türkiye, uzun yıllar boyunca gerek üretiminde gerekse tüketiminde enerjinin verimsiz kullanımıyla sürekli yüksek seyreden cari açığı daha da artırmakta ve enerji temini ve fiyat oynaklığı ile bağlantılı dış şoklara karşı daha kırılgan hale gelmektedir. Bu sebeple, her türlü enerji kaynağının kullanımında tasarrufa gidilmesi ve özellikle enerjinin iletimi ve dağıtımı sırasında oluşan şebeke kayıplarının altyapı, modern ulaşım sistemleri ve yenileme çalışmalarıyla en aza indirilmesi enerji açığının giderilmesine yönelik alınan tedbirlerin başında gelmektedir.Konutlarda bireylerin yaşam standardında ve sunulan hizmetin kalitesinde; sanayi sektöründe ise yapılan üretimin kalitesinde ve miktarında herhangi bir düşüşe mahal vermeden birim hizmet ya da ürün miktarı başına enerji tüketiminin azaltılması anlamına gelen enerji verimliliği, enerjide dışa bağımlılığın ve arz güvenliğinin en etkin çözüm önlemlerinden birisidir. Bu sebeple, enerji verimliliği Türkiye için bir önceliktir ve Türkiye’nin enerji arz güvenliğini sağlamasına ve büyümeyi sürdürebilmesine katkı sağlayacaktır. 

Enerjinin verimli kullanımının sağlanması, aynı enerji ile daha fazla üretimin yolunu açarak enerji maliyetlerinin ekonomi üzerindeki yükünün hafifletilmesine ve enerji açığının kapatılmasına önemli katkılar sağlayacağı aşikârdır. Dolayısıyla, Türkiye için sadece enerji arzını geliştirmek ve hatta ilave üretim tesislerini devreye almak değil, aynı zamanda arz istikrarını sağlamak amacıyla talep tarafında enerji etkin bir ekonomiye geçmekte kritik bir öneme sahiptir. 

Toplamda sektörel enerji tüketim verileri ele alınarak bu alanda yapılan detaylı analiz sonuçlarına göre, Türkiye’deki konut ve hizmet sektöründe %30, sanayi sektöründe %20, ulaşım sektöründe %15 olmak üzere enerjinin yoğun kullanıldığı bu sektörlerde yaklaşık %15-30 arasında bir enerji tasarruf potansiyeli olduğu ifade edilmektedir (Büyükmıhçı, 2006: 3; ETKB, 2010: 1; Ergün ve Özkara, 2012: 17). (Bu rakamlar, Dünya Bankası ve IEA tarafından yapılan ayrıntılı analiz ile uyuşmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz., ECSSD (2011)).Bu oranlar, yaklaşık olarak konut ve hizmet sektöründe 4,7 milyon ton, sanayi sektöründe 3,7 milyon ton ve ulaşım sektöründe 2,2 milyon ton olmak üzere toplamda yıllık yaklaşık olarak 10,6 milyon ton petrole eşdeğerbir enerji tasarrufuna tekabül etmektedir. Bu değer, toplam üretimin yaklaşık %32’sine (2011 yılı, 32.229 BTEP) ve toplam tüketimin ise %9’una (2011 yılı 114.480 BTEP) denktir (TMMOB, 2005: 7). Bunun bugünkü değeri ile ham petrolün varilini 110 $ alırsak, parasal karşılığı yıllık 7,3 milyar dolar civarındadır.  

Artık ülkelerin gelişmişliğinde en önemli kriterlerden biri olarak birçok çalışmada gösterilen enerji tüketim değerlerinden ziyade gelişmişlik, az enerji kullanarak çok ekonomik değer yaratabilmekle ölçümlenebilmektedir. 

 Bu durum, sektörel (konut, sanayi, hizmet ve ulaşım sektörü) bazda tüketilen enerjiyi etkin ve verimli kullanabilmek için bir dizi maliyetsiz ya da çok az bir maliyetle tüketim alışkanlıklarının iyileştirilmesine ve israfın önlenmesine yönelik alınacak birtakım tedbirlerle kolaylıkla aşılabilmektedir. (Çalışmanın bu aşamasında konunun bütünlüğünü bozmamak adına sektörel bazda alınması gereken önlemlere tek tek değinilmesi uygun görülmemektedir. Birçok çalışmada, enerji verimliliğine yönelik alınması gereken önlemler ayrıntılı bir şekilde irdelenmektedir. Bkz., Kavak (2005); TMMOB (2008); ECSSD (2011); Türkmen (2012); EİE (2013), İBB (2013)).Alınan bu önlemler ile toplam enerji talebini etkileyerek ülkenin içinde bulunduğu enerji darboğazının, dışa bağımlılığın, döviz kaybının ve daha enerji ile alakalı birçok makroekonomik olumsuzlukların ekstra bir maliyet gerektirmeden azaltılabilmesi mümkündür.Bu alanda atılması gereken bir diğer adım ise kayıp-kaçak miktarının azaltılmasına yönelik iyileştirme çalışmalarıdır. Kayıp-kaçak miktarı, dağıtım sistemine giren enerji ile dağıtım sisteminde tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı göstermektedir. Sözkonusu fark, elektriğin iletim ve dağıtımı için gerekli olan hat, trafo ve sayaçlarda meydana gelen teknik kayıp miktarı ile mevzuata aykırı yasal olmayan yollarla elektriğin kaçak kullanılması sonucunda oluşan miktarın toplamından meydana gelmektedir. (2011 itibariyle %24 olarak gerçekleşen kayıp-kaçak oranının yaklaşık %14’ü iletim-dağıtım kaynaklı kayıplardan, %10’u ise yasadışı kaçak elektrik kullanımından kaynaklanmıştır (World Bank, 2013; TEDAŞ, 2012)) Bu nedenle, kaçak elektrik tüketimi tamamen ortadan kaldırılsa (sıfırlansa) dahi iletim-dağıtım hatlarının eski ve yıpranmış olmasından kaynaklanan teknik kayıplar her zaman söz konusu olacaktır (EPDK, 2011: 1). Kaçak elektrik kullanımı, gerçek ya da tüzel kişilerin elektrik dağıtım sistemine, sayaçlara (ölçü sistemine) ya da tesisatamüdahale etmek suretiyle yapılan elektrik tüketiminin doğru tespit edilmesini engelleyerek eksik ya da hatalı ölçümlerin yapılmasına (ya da hiç ölçülememesine) yol açacak şekilde yapılan her türlü yasal olmayan kullanım şeklini ifade etmektedir (Resmi Gazete, 2005: m.3). Sahada elde edilen bilgiler ve yıllara göre faturalandırılmış elektrik tüketiminde meydana gelen büyük değişimler, kaçak elektrik kullanımının büyük ölçüde konut ısıtma-soğutmada ve tarımsal sulamalarda meydana geldiğini göstermektedir (DİKA, 2010: 26).TEDAŞ verilerine göre, Türkiye’de 2011 yılı sonu itibariyle üretilen elektrik miktarı 92.486 GWh olup, bu miktarın sadece 70.183 GWh’i faturalandırılabilmekte, geriye kalan yaklaşık %24’lük kısmı (22.303 GWh) ise şebeke kaybı ile kaçak elektrik kullanımı şeklinde gerçekleşmektedir (TEDAŞ, 2012: 31). 2011 yılında toplam 16,1 milyon abonenin yaklaşık 3,7 milyonu taranmış olup, bunlardan 101 bin abonenin kaçak elektrik kullandığı tespit edilmektedir. Bu abonelere tahakkuk ettirilen 229,6 milyon ̈’nin yaklaşık 36,5 milyon ̈ ‘si yıl içerisinde tahsil edilebilmektedir (TEDAŞ, 2012: 16). 2011 yılında Türkiye’nin şebeke kaybı ve kaçak elektrik kullanımından kaynaklanan toplam zararı, yaklaşık 1.918 bin ton petrole eşdeğer olup, bunun parasal karşılığı ise 1,3 milyar dolar civarındadır. Türkiye’de, özellikle iletim dağıtım kayıplarının yüksek olduğu doğu bölgelerinde uzun yıllardan beri tesis, yenileme ve altyapı çalışmaları ciddi anlamda yapılmamakta, dağıtım şebekelerinde gerekli iyileştirmeye gidilmemektedir. Bu bölgelerde hala iktisadi ömrünü tamamlamış dağıtım kanallarıyla enerji transferi yapılmaya devam edilmektedir. Verimliliği düşük sözkonusu hatlarda gerekli yenileme çalışmaları yapılmak suretiyle teknik kayıpların en aza indirilerek ekonomiye geri kazandırılması, bugün için en büyük enerji tasarruf önlemlerinden birisi olmalıdır. Bu nedenle (enerji arzı) üretim yeterli olsa dahi Türkiye’deki elektrik iletim-dağıtım altyapısının mevcut haliyle tüketiciye istenilen kalitede elektriğin verilmesi olanaksızdır (DİKA, 2010: 29). Sonuç olarak, teknolojik gelişmeler ve beraberinde yenileme ve altyapı çalışmaları ile elektrik şebekelerindeki teknik kayıplar; yenilikçi sosyal politikalar ve denetim mekanizmasının gerektiği gibi yeterince uygulanması ile de kaçak kullanımlar aşağı çekilebilmektedir. 

Aksi halde, Türkiye’nin yüksek düzeyde dışa bağımlı olduğu petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarına alternatif teşkil edebilecek yerli enerji kaynaklarını harekete geçirme, iyileştirme ve geliştirilmede ya da enerji arzına nükleer enerji gibi yeni kaynakları dahil etmede ne kadar başarılı olunsa da enerji iletim dağıtım sitemininmevcut haliyle ve tüketicilerin kullanım alışkanlıkları değişmedikçe bir anlam ifade etmeyecektir. Öte yandan, yapılan hesaplamalara göre, kayıp-kaçak oranında gerçekleştirilebilecek %5’lik bir iyileştirme, yaklaşık 10 bin GWh elektrikte tasarruf sağlayacaktır.

 Ayrıca uzmanlara göre mevcut kaçak petrolün de ekonomide en az 1 milyar dolar vergi kaybına neden olduğu dikkate alındığında hem iletim ve dağıtımda optimizasyonun önemi hem de makul düzeylerdeki kaçak kullanım oranlarının önemi bir kat daha artmaktadır (TEVEM, 2010: 47).


Metin BAYRAK, Ömer ESEN